ERMENİ SOYKIRIMI MI YOKSA İHANETİ Mİ?
Malumunuz üzere her 24 Nisan’da gerek yurtiçinde gerekse de yurtdışında belirli çevrelerce Ermeni soykırımı iddiaları gündeme getirilir ve 24 Nisan 1915 yılında yaşanmış bir tarihi olay üzerinden Türkiye Cumhuriyeti uluslararası ve diplomatik alanda zor durumda bırakılmak istenilir.
Bu konuda da tamamen tarihi belgelere dayanarak oldukça aydınlatıcı bilgileri bizlerle paylaşan üstad Yavuz Bülent Bakiler’in de vurguladığı üzere, “1915 yılında Ermenilerin Doğu ve Orta Anadolu’dan alınarak Suriye topraklarına sürülmesi konusunda halkımızın, bir kısım aydınlarımızın ve siyasilerimizin bir büyük karanlık içerisinde oldukları yüzde yüz doğru. Bu konuyu bilmiyorlar çünkü okumuyorlar.
Kendi imkanlarım dahilinde okuyarak öğrenmeye çalıştığım bu konuda gördüm ki Türk-Ermeni münasebetlerinde ve 1915 Tehcir kararında bizim değil yüzde bir, milyonda bir bile vebalimiz yoktur. Ermeniler her zora düştüğümüzde Rusya’nın, İngiltere’nin ve Fransa’nın oyununa gelerek bizi arkadan vurmaya başlamışlar.
İmparatorluk devrinde bizim sadrazamlık (başbakanlık) koltuğu 288 defa doldu, boşaldı. Bu 288 sadrazamdan sadece 88’i Türk’tür. 200 sadrazamımız ise Türk değildir. Bizim Ermeni asıllı iki sadrazamımız oldu. Biri Maraş, ötekisi Malatya Ermenilerindendi. Meşrutiyetle birlikte Ermenilere 29 sivil paşalık, 12 bakanlık, 30 milletvekilliği, 7 büyükelçilik, 11 konsolosluk, 11 üniversite öğretim üyeliği verdik. Ama hep bitmez tükenmez Ermeni isyanlarıyla karşılaştık. Bu Ermeni isyanlarını Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tam dört büyük cilt halinde (1981 sayfa) yayınladı. Aynı dairenin 1224 sayfa ile Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskanı isimli çok önemli bir eseri daha var. Tamamen resmi belgelere dayanan bu eserlerden bizim aydın bilinen kişilerimizin hiç haberleri yok. Çünkü okumuyorlar!
Bu bakımdan bizim okumuş, yazmış ve yüksek tahsil diploması almış vatandaşlarımızın çok büyük bir kısmı sanıyorlar ki Türkiyeli Ermeniler işlerinde güçlerinde çalışırlarken, çok masumane bir hayat sürerlerken, Türk asıllı askerler ve siviller bir milyondan fazla masum Ermeni’yi sebepsiz yere katletmişlerdir.
Bizim bazı aydınlarımızın böyle düşünmeleri kulaklarını sadece Ermeni kaynaklarına uzatmalarındandır. Gözlerini tarihi belgelerimiz, ciddi eserlerimiz karşısında yummalarındandır.
1885 yılında Rusya Çarlığının Van ve Erzurum şehirlerine konsolos olarak tayin ettiği Mayevski, sadece Van ve Erzurum’da değil Doğu Anadolu’nun başka şehirlerinde de cereyan eden Ermeni ayaklanmalarını gördü, inceledi ve yazdı. Mayevski, hatıralarında çok doğru ve çok önemli bir gerçeği gördüklerine, duyduklarına inanarak açıklıyor. Rusya Başkonsolosu diyor ki:
“Ermeni iddialarının gerçekle bir ilgisi yoktur. Onların ileri sürdükleri bütün deliller abartılmıştır. Hadiseleri akıl almaz, görülmemiş, işitilmemiş gaddarlıklarla uydurarak anlatırlar ki başkaları Ermenilere merhamet duysunlar, Türklere karşı da kin beslesinler.”
Dünyanın en ebleh bir devleti bile 1915 yılında dokuz cephede çarpışırken, bir de içindeki vatandaşlarıyla boğuşmak aptallığına girişmez.
Yani 1914-1915 yıllarında Ermeniler büyük devletlerin oyunlarına gelerek bizi arkadan vurmasalardı, binlerce hatta on binlerce insanımızı en vahşiyane usullerle katletmeselerdi bir tek Ermeni’nin bile burnu kanamazdı.
Ermeni soykırımı iddialarını gündeme getirerek “tarihimizle yüzleşelim” diye hayıflanan sözde aydınlarımız 1915 facialarını bizzat yaşayan Doğu Anadolu’muzdaki canlı tarihleri dinlemiş olsalardı böyle hayıflanmazlardı.