YENİDEN TEKİRDAĞ
YENİDEN TEKİRDAĞ
Tekirdağ’ın haritasında silik bir nokta gibi duran bir köyde gözlerimi açtım. Çocukluk yıllarımda tümülüslerin tepesinde uçurtma uçururken dünyanın yuvarlak olduğunu sezinlesem de tüm dünyayı görüş ufkumun içindeki küreden dolayısıyla köyümden ibaret olduğunu sanırdım. Okul gezilerinde başka köyler olduğunu hatta kasabalar olduğunu keşfettim. Tekirdağ’a ilk gelişim Marko Polo’nun Amerika’yı keşfetmesi kadar heyecanlı bir serüvendi. Sonra rüya kenti İstanbul’u da gördük. Derken Adana, Konya.
Gerek televizyonun icadı ve gerekse okuduğumuz kitaplardan dünyanın çok büyük bir gezegen lakin uzayda ise bir kum tanesi bile olmadığını öğrendik. Her ne kadar gurbetlerde (Avrupa dahil) ekmeğin peşinde yuvarlansam da Tekirdağ hep birinci limanım oldu. Tekirdağ benim memleketim, dünyam, her şeyim. Ana kucağım. Baba ocağım. Bir zamanlar fısıltı bir espri olarak Tekirdağ’da tek Tekirdağlı Mehmet Serezli’dir ama o da Serezli diyenler oldu. (Allah rahmet eylesin birbirimizi çok severdik) Ama Tekirdağlı kavramını bu kadar küçültmeye gerek yok. Tekirdağ’ı seven, benimseyen ve burada çorbasını içen herkes Tekirdağlıdır. (Her ne kadar o eski çorbalar kalmasa da…)
2018 Yılı sonbaharında Kırklareli’nin Lüleburgaz kasabasına taşındım. Dünyanın bir ucuna mesela Amerika’nın Teksas eyaletine gitsem bu kadar kentimi özleyemezdim. Tekirdağ’da yaşarken, kentin içinde yaşıyorduk. Lüleburgaz’a gidince Tekirdağ benim içimde yaşadı. Yazar, çizer, şair tayfasının ince bir hastalığı vardır. Kendi sorunları yetmezmiş gibi kentin sorunlarını ve ülkenin sorunlarını sırtında taşır. Onlarla boğuşur. Bu üç sorunun dışında benim bir yüküm daha vardı sırtımda o da Tekirdağ özlemi. Sonunda dayanamadım kentime kalıcı olarak yerleştim. Bu ağır dört yükten birini sırtımdan attım. Geriye kaldı üç büyük problem. Kendi sorunlarım, Tekirdağ’ın sorunları ve memleket sorunları.
Tam giderayak Tekirdağ Büyük Şehir olmuştu. Lafı geçtikçe bıyık altından gülümserim. Tekirdağ hiç şehir olmadı ki Büyük Şehir olsun. Nasıl ki aile büyüklerinin nazarında çocuklar hep çocuk olarak kalırsa benim nazarımda da Tekirdağ her zaman için büyük devasa bir köy olarak kaldı. Beyinler gelişmeyince bir kent asla büyümez. İlerleme, yükselme, önce beyinlerde olur. Beni tanıyanlar ne kadar uç ve eksantrik bir adam olduğumu bilirler. Yüz çoban üzerinde bir deney gerçekleştirdim. Anket yaptım. Anket sorum şuydu. En büyük ikramiye size çıksa ne yaparsınız. Belki bana inanmazsınız ama hepsinin cevabı şu oldu.
– Sürüyü büyültürüm Celal Bey. Bu koyun içinde çok para var. 100 tane çoban tutar her birine
Büyük sürüler teslim ederim. Ayrıca keçi ve sığır sürüleri de edinirim.
Ben bu anketin sonucunu ve ne anlama geldiğini açıklamayacağım. Anlayanlar anlamıştır. Şayet anlamayan var ise anlayanlara sorabilirler ki kendimi günaha bulaştırmamak adına bu kadar yeter diyorum. Kentlerin büyümesi nicelikle değil nitelikle olur.
Tanrının verdiği o güzelim Marmara Denizini hep birlikte öldürmeyi başarırken yörenin tanıtımını beş köfte ve bir ayrana indirgedik. Bu mu yani? Tekirdağ’ın anlamı köfte mi.
Şayet öyle ise buyurun afiyet olsun. Bir ayran da bana söyleyin.
Tüm Tekirdağ halkına selam sevgi ve hürmetimle.