YAĞCILIĞIN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ
YAĞCILIĞIN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ
Pandemiden dolayı evlere tıkılmış iken kimimiz hatıra defterlerine, kimimiz o
eski sepya resimlere bakar olduk. Bazen çocukluk, bazen okul yıllarımıza gittik.
‘Yağ satarım bal satarım’ tekerlemesini söylerken bile birbirimizi satmadığımız
günlere dek uzandık.
Geçen gün bir markete gitmiştim, yağ fiyatlarına göz atarken yanımdaki
müşterinin telefon görüşmesine istemeden tanık oldum. Bir yağcılık, bir yağcılık
ki hiç sormayın. Eh, dedim kendi kendime. Yağ fiyatları bu kadar yükselmiş
iken yağcılık niçin prim yapmasın?
Aklıma birçoğunuzun bildiğini tahmin ettiğim ‘kral ile soytarısı’ fıkrası geldi.
Kral, yemek yerken bu patlıcan dolması çok lezzetli dediğinde, soytarısı da
patlıcan dolması, yemeklerin en güzelidir dermiş. Bir başka gün yine yemek
yerken kral, şu patlıcan musakka çok lezzetli dediğinde; soytarısı da patlıcan
musakkanın üzerine yemek tanımam demiş. Kral her ne zaman patlıcan
yemeğinden söz etse, soytarısı da bu yemeği övermiş.
Haftalar, aylar geçmiş, bizim kral hazretleri patlıcan yemeğinden bıkmış. Bir
akşam sofrasında; millet bu patlıcan yemeğini nasıl yer aklım almıyor, demiş.
Kralın soytarısı konuşmadan durabilir mi? O da ver yansın ederek; çok
haklısınız kralım, bu millette nasıl mide var aklım almıyor demiş. Kralın ve
soytarının daha önceki konuşmalarına tanık olan bir adam, soytarıya hitaben:
– Ey soytarı! Daha önce patlıcan yemeğini öve öve bitiremeyen sen değil
miydin? “Şimdi ne oldu da patlıcana cephe aldın?” deyince:
– Bakın beyefendi! Diye başlamış bizim soytarı sözüne ve şöyle devam
etmiş:
– Ben patlıcanın değil, Kralın soytarısıyım.
Ancak ben bu soytarıyı hep sevmişimdir. En azından kralın soytarısıyım sözü
onun hiç olmazsa mert bir soytarı olduğunu gösterir. Bugünlerde yalakalık
herkesin harcı değildir. Yalakalık, nerede ise bir meslek haline, hatta yaşam tarzı
haline gelmiştir. Ne kadar da kolaydır. Ama bunu yapmak için insanın
kişiliğinden, dürüstlüğünden tamamen feragat etmesi gerekir ki; işte bu çok
zordur. Bu yüzden yalakalık zor zanaattır.
Ancak yalakalık mesleğinin belki de hakkını yiyoruz. Ünlü tarihçi ve yazar
Reşat Ekrem Koçu, dalkavukluk üzerine yaptığı araştırmalarda; eski
zamanlardaki soytarılığın bir sanat olduğunu vurgular. Aynı yazar günümüz
yalakalığını ise uşaktan daha aşağılık bir meslek olduğunu, devletin veya bir
zenginin kapısından menfaat koparabilmek için insanların ahlak dışı ödünler
verdiğini yazar.
Hrisippos, bir gün ünlü Diyojen’nin yanına gelerek ona:
– Krala iltifat etmeyi bir öğrensen karnını mercimekle doyurmak zorunda
kalmazsın der. Diyojen hiç aşağı kalır mı:
– Eğer sen mercimekle doymayı bir öğrensen, kralın yanlışları ile birlikte
yaşamak ve ölmek zorunda kalmazsın dostum, der.
Hani bir söz vardır, üç beyazdan uzak durun diye…
Ben de diyorum ki; üç Y’den de uzak duralım arkadaşlar.
Yalancıdan,
Yavşaktan
Ve Yalakadan