MASKELİ SÖZCÜKLER
MASKELİ SÖZCÜKLER
Bugün bir okuma hevesi doğdu içime ve ardından kitaplığıma göz atarken bir ses işir gibi oldum. Okul yıllarından eski bir tanıdıktı sanki. Sesi biraz kırılgandı. Evet yanılmamışım; bana seslenen Türkçe Sözlüğümdü:
– Biraz bana bakar mısınız Nilgün Hanım, bu günlerde sözcüklerim anlamını
yitirmeye başladı, diye hayıflandı bana. Ve devam etti şikayetine:
-Bilhassa gençler sözcüklerimi kısaltarak yazmaya başladı. Bende karşılığı varken yabancı ve uyumsuz kelimelerle beni iyice aşure çorbasına benzettiler.
Çoğunlukla ardniyetli kişiler ve bilhassa siyasiler en güzel sözcüklerime nerede ise maske taktı. Tüm savaşların adı barış oldu. Tüm kargaşaların adı demokrasi. Tüm yoksullukların anlatımı eşitlik. Ben üzülmeyeyim de kimler üzülsün.
Çok hak verdim sözlüğüme. Artık onu elime alıp sayfalarını karıştırmaya
başladım. Önce ‘adalet’ sözcüğü takıldı gözüme. Derin derin düşündüm. Altın yaldızlı harflerle süslenen adalet saraylarında adalet var mıydı? Ya da yaşam
biçimlerimizde bir adalet var mıydı? Ardından ‘barış’ sözcüğünü heceledim.
Tek anımsadığım Barış Manço oldu. “Yaz tahtaya bir daha, sarı çizmeli Mehmet Ağa” sonra büyük kurtarıcımızın dünyaya mal olan o ünlü vecizesi düştü aklıma; “Yurtta barış cihanda barış” ne kadar asil bir deyimdi. Barış, bu kadar
güzel anlatılabilirdi. Peki iş barışı, sosyal barışı tesis edebildik mi? İnsan hakları
savunucusu batı ülkeleri, barış adı altında ortadoğuyu kan gölüne çevirmedi mi?
Sonra sırasıyla ‘güven’, ‘huzur’ ve ‘maske’ sözcükleri ilişti gözüme. Nerede ise güven duyduğumuz hiçbir kurum kalmadı. Hayır kurumlarına bile güven duyamaz iken nasıl olur da huzur içinde olacağız. İçinde bulunduğumuz yıl
corona belasıyla mücadele ederken kullandığımız maskeler yaşamımızın
ayrılmaz bir parçası oldu. Nasıl bir maske ise bir çok kişinin maskesi düştü.
Güçlü bildiğimiz ülkelerin bile maskeleri düştü. Sonra ‘namus’ sözcüğü çıktı
karşıma. Aklıma Şener Şen’in ünlü ‘Çıplak Vatandaş’ filminden önemli bir replik geldi aklıma. “Namuslu çıktı namussuz.” Bu cümle ne kadar güzel anlatıyor toplmusal çürümüşlüğü. Namussuz olsa tapacaklar adama ama adamcağız namuslu çıkıyor.
Sevgili okuyucular artık harmanlayacağım sözcükleri. Böyle fihrist şeklinde
yazmak beni de yorar sizleri de. Dinli ile dinsiz, mert ile namert ittifak halinde,
kolkola. Omuz omuza halay çekiyor kaotik bir curcunada. Cahil, şıh oldu bilginler mürit. Cahil şıhın çorabının suyu için sınaraya girdi. Sözlüğüme çok
hak veriyorum. Bütün kelimeleri değiştirdiler. Değişmeyen, çürümeyen çok az insan kaldı. İyi aile terbiyesi almış. Gerçekten okumuş ve bundan yararlanmış insanlar.
Değerli Dostum Celal Çalık’ın ‘Susku’ adlı şiirinin finali ne güzel özetliyor günümüzün çürümüşlüğünü: “…. Bütün taşlar sabıkalı / bütün köpekler salık / cep cebin içinde.” Bir toplum çürümeye yüz tutmuş ise, o toplumun sözcükleri de çürür. Söyle doktor, söyle bana, bu sözcüklerin çürümesine var mı bir çare?
Nilgün Yazar