İNSANLAR GERÇEKTE NE ZAMAN VE NEDEN YAŞLANIR
İNSANLAR GERÇEKTE NE ZAMAN VE NEDEN YAŞLANIR?
Doğum gibi, gençlik gibi, yaşlılık ve ölüm de hayatın gerçeklerinden biridir. İnsan ne zaman yaşlanır, buna etki eden faktörler nelerdir? Yaşlanmak sadece yılların geçmesiyle mi olur? Yaşlı görünüp de genç, genç görünüp de yaşlı olanlar yok mudur? Bu soruların cevabı kişiden kişiye değişiklik gösterebilir.
Öğrencilik yıllarımızda (18-20 yaşlarında) sınıf arkadaşlarımdan birinin saçları ırsi olarak neredeyse tamamı beyazlamıştı. Bir gün bizden iki üst devre olan ve saçları dökülmüş bir ağabeyimiz bu arkadaşımıza “ Kardeş hayırdır, ne derdin var da bu genç yaşta saçları ağartmışsın böyle?” diye şaka yollu takılınca, çok zeki ve hazır cevap olan arkadaşımız da bu ağabeyimize “ Yok abi ırsi bizimki. Saç olsun da beyaz olsun.” diye imalı ve gülümseten bir cevap vermişti.
Kimi insanın on sekizinde saçları ağarır veya dökülür, kiminin 50 yaşında saçında tek bir beyazı olmaz. Geçen yıllar saçları aklaştırabilir, dökebilir, cildi buruşturabilir ama insanı yaşlandıran gerçekten sadece geçen yıllar ve yılların geçerken bıraktığı fizyolojik etkileri midir? Yoksa psikolojik etkenler daha mı etkilidir?
Bunun cevabını herkes kendi bakış açısına ve hayat tecrübesine göre verebilir elbette. Geçenlerde okuduğum bir paylaşımda, William Gladstone’ a ait olduğu yazılmış aşağıdaki cümlelerde bu soruların ve başlıktaki sorunun cevapları da olduğu için bu köşeden sizlerle de paylaşmak istedim.
“Pasteur kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı…
Mimar Sinan, Süleymaniye camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti. Selimiye camisini tamamladığında ise 86 olmuştu…
Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı…
Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yaparak hala işinin başındaydı…
Goethe, en büyük eseri Faust’u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti. 83’üçünde öldü…
Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir.
İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır.
Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır.
Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır.
Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz. İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesi, hedeflerinin olmamasıdır. Seneler cildi buruşturabilir. Fakat heyecanların, ideallerin teslim edilmesi adeta ruhu buruşturur.
İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki hedeflerine götüren yolu yürümedikçe yaşlanırlar.
İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır.
Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.
Tabiri caiz ise yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar. Nefesiniz daralır ancak görüş alanınız genişler.
Beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece insan genç sayılır…”