EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZ NEDİR?
EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZ NEDİR?
“En büyük düşmanımız nedir veya kimdir?” diye bir soru sorsak, ülkemizdeki siyasi ve ideolojik görüş
ve fikir ayrılıklarını da göz önünde bulundurarak, az çok gelecek cevapların üç aşağı beş yukarı şu
şekilde olacağını tahmin etmek güç olmasa gerek:
“-Bizim en büyük düşmanımız Amerika’dır, emperyalist güçlerdir, onların temsil ettiği kapitalizmdir,
-İsrail’dir, Yunanistan’dır, Ermenistan’dır,
-PKK’dır, DHKP-C’dir, IŞİD (DAEŞ)’tir, iç ve dış mihrakların desteklediği tüm terör örgütleridir,
-Komünizmdir, Siyasal İslâmdır, ırkçılıktır, mezhepçiliktir,
-Tüketim çılgınlığıdır, sosyal medya bağımlılığıdır,
Hoşgörüsüzlüktür, sevgisizliktir, saygısızlıktır.”
Bu cevapları daha da çok çeşitlendirmek mümkün olsa da, bu kadarla örneklendirmek meramımızı
anlatabilmek adına yeterlidir diye düşünüyorum.
Evet, yukarıda tüm saydıklarımız subjektif olarak bakıldığında en büyük düşmanımız sıfatına layık
görülebilirler. Bana sorarsanız şayet, ya da sizi hiç yormadan sormuşsunuz gibi cevaplayayım
müsadelerinizle, Üstad Yavuz Bülent Bakiler'in de eserlerinde üstüne basa basa vurguladığı üzere,
bence de;
“En büyük düşmanımız "CEHALET ve TAASSUP” tur.
Okumamaktır, düşünmemektir.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya ve ahkâm kesmeye kalkmaktır.
Gerçek kaynaklarından okuduklarımızla, öğrendiklerimizle değil de, duyduklarımızla hareket etmektir.
Aklın, iradenin, bilimin değil de, hislerimizin ve ideolojilerimizin sevkiyle sevmek, nefret etmek ve
sorgulamadan körü körüne bağlanmaktır.
Kendi ideolojik mahallemiz, partimiz, cemaatimiz, mezhebimiz dışındakileri yok saymak, onlara
yapılan tüm haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı üç maymunu oynamaktır.”
Bu liste de böyle daha çok uzayıp gider, lakin ne kadar uzatıp yazsak da, bir labirent gibi sonuç
itibariyle hepsi aynı kapıya çıkıyor, “cehalet ve taassup” kapısına. Bu kapı açık kaldığı müddetçe,
cehalet ve taassubun en birinci ve gerçek düşmanımız olduğunun idrakine varmadığımız sürece,
moda tabirle kısaca “iç ve dış mihraklar” olarak tanımladığımız ikinci üçüncü derecedeki unsurları en
büyük düşmanımız sanıp, beyhude ömür sermayemizi tüketmiş olacağız.
Böyle olmasın istiyorsak, o zaman tüm enerjimizi ve gayretimizi en büyük ve birinci düşmanımız olan
“cehalet ve taassup” ile mücadeleye sarf etmeli değil miyiz?