DELİ DUMRUL’UN KÖPRÜSÜ
DELİ DUMRUL’UN KÖPRÜSÜ
Bindokuzyüzaltmışlı yıllarda ilkokula giden çağdaşlarım Dede Korkut’u ve onun en önemli hikâyesi Deli
Dumrul’u iyi bilirler.
Dede Korkut 13. yüzyılda Kuzeydoğu Anadolu’ya yerleşen müslüman oğuz boyu Türklerine dair
destansı hikayeler anlatır. Yeni Müslüman olan Türkler ‘in ilk hikaye denemeleri de dini etkileşim
sayesinde Arap ve İran edebiyatı örneklerinde olduğu gibi kıssadan hisse çıkarmak yani anlatılan bir
öyküden ders almak gibi öğretici eğitici hikayelerdir. Didaktik metinlerdir. Dede Korkut hikayeleri 15.
Yüzyıl’da Akkoyunlular tarafından kaleme alınmış ilk kez yazılı kitap haline getirilmiştir. Bu orijinal
kopyaların bir adedi bugün Vatikan’da diğeri ise Almanya’nın Dresden kentindedir.
Deli Dumrul hikayesi, Kuranı Kerimdeki Karun ve Firavun öykülerinin müslüman olan Türkler
tarafından yeniden yorumlanışıdır. Dede Korkut hikayeleri eğlendirici amaçlı değildir. Ekonomik
sosyal, insani ve dini her türlü konuda insana ders veren öykülerdir.
Şimdi aklımızda kalanıyla Deli Dumrul’a dönelim. Bu gözünü budaktan sakınmayan Oğuz yiğidi, bir
çayın üstüne köprü yaptırır ve geçenden 33 akçe geçmeyenden ise 40 akçe alır. Kim karşı çıkabilir ki.
Güçlüdür. Başına buyruktur. Ona hiçbir söz ve öğüt kar etmez. Ancak bir gün yaptığı haksızlıktan
dolayı Azrail ile karşı karşıya gelir. Önce kılıcını çeker ama Azrail’le başa çıkamayınca aman diler.
Hatasını anlar. Yüce yaratıcı, kendi canı yerine can istemektedir. Anası babası dahi tatlı canını
veremez. Eşi ben veririm der. Ancak Deli Dumrul, ben sensiz yaşayıp neylerim der. Sonunda Tanrı
ikisine de yüz kırk yıl ömür verir. Öykü mutlu sonla biter.
İlk dinlediğimde çok gülmüştüm. Yahu bu nasıl iş, geçenden 33 akçe, geçmeyenden kırk akçe. 6
yaşında bir çocuğa komik gelmişti. Altı yaşında bir çocuk bunu su katılmadık bir mantıksızlık olarak
bulmuştu. Bugün sosyal ve siyasi yaşantımıza bakıyoruz da. Nerede ise bütün köprüler paralı oldu.
Geçenden yüz lira desek geçmeyenden kaç lira bunu bilmiyoruz lakin çektiğimiz ekonomik sıkıntılarla
bunu hissediyoruz. Bizim bütün çaba ve birikimlerimiz geçiş garantisi verilen köprülere, uçuş garantisi
verilen hava yollarına ve hasta garantisi verilen şehir hastanelerine gidiyor.
13. yüzyılda müslümanlıkla yeni tanışan atalarımız bile özel bir köprünün ne ıslama, ne hukuka ne de
sosyal yaşantımıza uygun olmadığını bilip, bunun üzerine ders verirken bizler neler yapıyoruz böyle?
Cumhuriyet kültürü almış bir kişi olarak özel girişime asla karşı değilim. Bir insan otel yaptırır, lokanta yaptırır, fabrika yaptırır işletir. Ülke ekonomisine ve istihdamına katkısı olur bunu anlayabilirim. Ama ulaşım, eğitim, sağlık, haberleşme, savunma gibi ulusu ilgilendiren stratejik yatırımlar tek bir kişiye veya gruplara teslim edilemez. Bu bir intihardır. Sömürüdür. Ülkeyi yoksullaşmaya götürür. Diyelim ki devletçiliğe karşısınız. Eyvallah. Devletçiliği zaten beceremedik. İllaki birileri el attı bankaların içini boşalttı. Müdahale etti vesaire vesaire. O zaman böyle stratejik yatırımlar halkımızın olsun. Halkımız
haraç ödeyeceğine belirli bir taksit versin ve havaalanlarının özel yolların, ulaşımın, haberleşmenin
sahibi olsun. Neden bir kişi veya beş on kişi yesin koskoca ülkenin haracını. Halkımız bölüşsün yesin
arkadaş.
Geçenlerde tedavi olmak için Muratlı Caddesi üzerindeki Devlet Hastanesine geldim. Yerinde yeller
esiyor. Meğer Şehir hastanesi yapılmış Tekirdağ’ın dışına.
Ben orayı bulup da gidemem arkadaş. Gitsem de içeri giremem. Bu tür özel hastanelere karşı fobi var
bende.
Okullar Tekirdağ dışında, önemli merkezler Tekirdağ Dışında. Hastaneler Tekirdağ dışında. Tekirdağ
bir kabus içinde. Sıkıntı içinde. Trakya’nın en büyük AVM si Tekirdağ’ın göbeğinde ama ihtiyaçlarımızı
gidereceğimiz tüm kamu kurumları, okullar ve hastaneler Tekirdağ dışında.
Siz hiç mi hayatınızda Deli Dumrul öyküsünü duymadınız.
Dede korkut atam ne söylese size kar etmez.
Konuya uygun düştü diye Kenan Çil Öğretmenimin Tekirdağ şiiri ile noktalamak istiyorum yazımı.
TEKİRDAĞ
Eski cami eski yerinde
Orta Cami orta yerde
Peki, Eski Tekirdağ nerede?
Selamlarımla