BÜYÜKLERE MASALLAR
BÜYÜKLERE MASALLAR
En kalabalık yerlerde ,en derin yalnızlığı yaşarken,nasıl da oynuyoruz
Polyanna'nın o ünlü mutluluk oyununu. Nasıl da konduruyoruz yüzümüze o
sahte gülücükleri nakış nakış. Dilimizde naylon bir mutluluk sözcüğü.
Polyanna'nın sahte oyununu başarı ile oynarken, Allah 'tan burnumuz uzamıyor
Pinokyo gibi…
O güzelim duygularımızı, ruhumuzun Yedi kule zindanlarına hapsetmişiz. Ne
kadar da uzaklaşmışız gerçek ve asil duygularımızdan. Etrafımızı kuşatan beton
yığınları gibi katılaşmışız,o gökdelenleri içimize dikmişiz.
Carlo Callodi’nin daha 1850’li yıllarda yazdığı ünlü eserindeki baş
kahramanlardan marangoz Geppetto bir ağacı yontarken, yaratacağı pinakyo adlı
kahramanın yalan söylediğinde burnunun uzayacağını, hayal bile edemezdi.
Ya bizlerin o büyük yaratıcısı, ademoğluna çamurdan şekil verince meleklerin
öğretmeni iblisi yanına çağırıp Adem’e secde etmesini söylediğinde bilirsiniz,
şeytan gururu yüzünden cennetten ilk kovulan olur,
Acaba yüce yaratıcı şu ademoğlunun bir gün şeytana pabucunu ters giydirecek
kadar şeytanlaşacağını, kötülükler içinde boğulacağını görmüş müydü? Kim
bilir?
Daha 1900’lü yıllarda yaşayan Amerikalı kadın yazar Elenor H. Porter,
günümüzde yaşasaydı, bunca dökülen insan kanına, haksızlıklara ve çağın
zulmüne tanık olsaydı acaba mutlulukla özdeşleşmiş olan Polyanna diye bir
kahraman yaratabilir miydi?
Mutluluk oyunu oynamak yerine,kendi rolümüzü oynamayı unutmuşuz.
Önce kalın tuğlalarla aramıza ördüğümüz betonları yıkmaktan başlamalı işe.
Tekrarı yok bu hayatın.
DÜN geçti
BUGÜN bitiyor
YARIN acele etmeli.
Bütün klasik masalların sonunda gökten üç elma düşer. Biz de bu adeti
bozmayalım. Gökten üç elma düşmüş diye bitirelim.
Yeter ki başımıza düşen elma olsun.