BİRİMİZ FRANSIZ, BİRİMİZ İNGİLİZ
BİRİMİZ FRANSIZ, BİRİMİZ İNGİLİZ
Tarihi metinlerde padişahlar devlet erkânına seslenirken; kullarım, kapıkullarım diye hitap
ederdi. Oysa kutsal kitabımızda Tanrı Muhammet’e “Sadece bana kulluk edeceksiniz” diyor.
Dinimiz bir kulun diğer bir kula kul olmasını şiddetle yasaklamıştır.
Zamanın gelenekleri öyledir. Buradan yola çıkarak amacım geçmiş padişahlarımızı eleştirmek
değildir elbet. Ama günümüzde o günlere hasret duyulduğunu gözlemek çok incitici ve
üzücüdür. Osmanlıda halk için tebaa ve reaya terimleri kullanılmıştır. TDK reaya sözcüğünü
hükümdara tabi olan halk olarak, tebaa sözcüğünü ise uyruk olarak yorumluyor. Onlarca
Osmanlıca sözlüğe bakıyorum Reaya sözcüğünü halk olarak yorumluyor. Halk sözcüğü 20.
yüzyılda bugünkü anlamına gelmiştir. 12. yüzyılda, 13. yüzyılda kullanılan terimleri çağdaş
bir sözcükle açıklamak imkânsızdır. Oysa aynı kulvardaki byük din adamlarınca hazırlanan
İslam ilmühallerinde taharet konusunda kaç parmakla temizlik işlemi yapılacağı hangi
boğumların kullanılacağı hiçbir mahremiyet sınırı tanımaksızın anlatılmaktadır.
Etimolojik kökeniyle raiya koyun, reaya ise sürü anlamına gelmektedir. Elbette Osmanlı
döneminde bu sözcüğü kullanmaktan kasıt tebaadır. Yani Osmanlı Hanedanına itaat etmek
zorunda olan ve o günkü sınırlar içindeki yurttaşlardır. Reaya sözcüğünü kullanmaktan kasıt o
kişilerin kayıtsız şartsız Padişaha itaat etmeleri anlamındadır.
Gerek Türk Dil Kurumu Sözlüğünde ve gerekse bazı Osmanlıca lügatlerinde bu sözcüğün
anlamının verilmemesi sanırım Osmanlıcılık felsefesini muhafaza ve müdafaa amacını
gütmektedir.
İslam dininin ortaya çıkışıyla birlikte 4 halife döneminden sonra cemaatler oluşmuş ve
günümüze kadar gelmiştir. Cemaat dini bir topluluktur. Ahmet hoca cemaati, Mehmet Hoca
Cemaati ve filanca cami cemaati diye örnekleri çoğaltabiliriz ancak cemaat halktan kişilerce
oluşsa bile terim olarak halk anlamına gelmez.
Kurtuluş savaşından sonra büyük önderimiz insan özgürlüğünü altın bir tepsi ile sunmuştur
ülke yurttaşlarına. Ancak bu büyük nimet günümüze kadar anlaşılamamıştır. Ne yazık ki
birçok vatandaşımız kulluk düzeni ile yanıp tutuşmakta özgürlükten bir şey anlamadığı gibi
genetiğine işleyen kölelik nevinden bir dürtüyle yanıp tutuşmaktadır.
Modern bir toplum olmaktan her gün biraz daha uzaklaşıyoruz sevgili okurlar. İşte bu yüzden
çok sevdiğim bir yakınımı kaybettiğimde nasıl üzülüyorsam, bu duruma daha da fazlasıyla
üzülüyorum.
Sadece emeğin, bankaların değil, sözcüklerin içinin soyulduğu bir sömürü çağındayız. Bu
oluşum öylesine hızlı gelişiyor ki; birkaç sene sonra bir araya gelip konuştuğumuzda birimiz
Fransız diğerimiz İngiliz gibi olacağız.