YORULDUK BE HAYAT
YORULDUK BE HAYAT
Nedir bu hiç durmadan koşturmaca? Nedir bu telaş? Büyük devasa bir tribünün göbeğinde futbol oynuyoruz sanki. (Hakemler, seyirciler görünmese de) Tüm insanlar son trene yetişecek gibi koşuyor. Sinir stres toz duman, telaş ve stres yüklü bir kentin bahçesinde bir erik ağacının yüreği tomur tomur. Çiçek açtı açacak. Hayatı anlatıyor bize. Sakin olun diyor. Sevin diyor. Hayat rengârenk siz insanlar ne hale getirdiniz diyor. Erik ağacı ile konuşuyorum. Yakında bir kedi öylesine sevgi dolu yanaşıyor ki aramızda hiçbir yabancılık kalmıyor. O bir kedi ben bir insan. Halbuki insanlarla aynı dilde bile konuşsak ne kadar zorluklar çekiyoruz bazen.
Eve döndüğümde bir yığın fatura dolanıyor ayaklarıma. Kelebek ömrü kadar kısacık ve hercümerç içinde bir yaşamın bedeli bu uzun anlamsız kâğıt parçaları olsa gerek diye düşünüyorum.
Yaşam kısa, fatura destan gibi upuzun ve saçma sapan, işlemediğimiz günahların cezası gibi…
Parktaki üveyik kuşlarının cıvıl cıvıl mutluluğunu kıskanasım geliyor hayranlıkla izliyorum onları. Erik ağacı hayatla barışık. Bizlerde bir sorun var.
İnsanlar durulmuyor.
Çamaşırların kiri bir makinede arınıyor.
İnsanlar kirleriyle, kibirleriyle, egolarıyla dünyayı perişan ediyorlar. Kendileri gibi kirletiyorlar üstelik.
Deniz, küsmezmiş balıklara. Ağaç, dallarına çiçeklerine, gökyüzü kuşlarına…
Ya insanlar, iyi olanlar çabuk gider, kötüler uzun yaşarmış aslında film şeridi gibi
gözümüzden geçen kısacık hayatta.
Çocukken istediklerimizi elde etmek için masumca yalandı gözyaşlarımız. Oysa
büyüyünce gerçekten de gök gürültüsünden ve şimşeklerden sonra sağanak sağanak aktılar. Kırıp dökenlerin, yakıp yıkanların belki de hiç haberi olmadı.
Değer miydi bir kelebek ömrü kadar solumaya çalıştığımız şu kısacık hayatta
bunca yıkımlara, kırılmalara. Belki de topraktan yaratıldığımız için yüreğimizde devam etti fay hatları.
Temelsiz binalar, asılsız sevgiler inşa ettik. Her sarsıntıda bin parça olduk. Binalar
yıktık, yürekler yıktık. Enkaz yığını her yer.
Güveni yıktık, silahla vurmayı bıraktık, ağza alınmayacak sözlerle vurduk. İş hırsı
kariyer hırsı, ‘ben’ derken ‘biz’i unuttuk.
Cam kırıkları ile can kırıkları birbirine karıştı.
Acaba göz yaşları yapıştırır mı can kırıklarını?
Yorulduk be hayat!
Biraz mola!