TÜRK KADINININ SEÇME VE SEÇİLME HAKKI
TÜRK KADINININ SEÇME VE SEÇİLME HAKKI
Ülkemiz Cumhuriyetle birlikte, şeriat hukukunu reddetmiş, 1926’da Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanun) ile kadınlarımıza pek çok haklar getirilmiş, 1934 yılında da Türk Kadınına Seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Bu bağlamda çoğu Avrupa ülkesinden daha önce kadının seçme ve seçilme hakkını almasını, Cumhuriyete ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘e borçluyuz.
Bu çağdaş haklar, İslam ülkeleri İle kıyaslanamayacak derecede daha ileridedir. Türk kadını bu çağdaş haklara kavuştuktan sonra, daima Cumhuriyet karşıtları için tartışmanın odak noktası olmuştur. Giyimi ve kuşamıyla toplumda üstlendiği role kadar her konuda Türk kadını çağdaşları olan Avrupa ve tüm Batı kadınlarından daha çok hakka sahiptir. Ancak, şeriat hukukuna göre kadın sadece çocuk doğuran, mutfağının kölesi bir insandı. İki kadının şahitliği bir erkeğe eşitti, seçme ve seçilme hakkı yoktu, kaderi erkeğin iki dudağı arasında “boş ol” denilince boşanan, mirastan eşit pay alamayan, erkeğin çok sayıda eşlerinden biri konumundaydı. Ünlü şair Nazım Hikmet ‘Kadınlarımız’ adlı şiirinde kadını şu çarpıcı sözlerle ifade ediyordu:
“…korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız….” N. H. Ran
Nazım(ın bu isyanı yalan değildi elbet. Osmanlı döneminde öküzün, ineğin, keçinin, koyunun sayımı yapılmasına rağmen nüfus sayımlarında kadınların sayılmamış olması, ibretlik bir tablodur. Günümüzde hala eskinin alışkanlıkları ile “Doğurmayan kadın yarımdır” sözü ile bakanlar vardır. Kadının bir kuluçka makinası gibi doğuracağı çocuğun sayısının hesabını yapanlar vardır. “Hamile kadın sokakta dolaşmamalı, kadın toplum içinde gülmemeli” gibi ilkel anlayışlar hala sürüp gider.
Dinci toplumlarda erkek”birey”değil “kul”dur. Kadın ise “erkeğin kulu”dur. Yani “kulun kulu”. Ülkemiz uygarlık tarihinde “aydınlanma devriminin” adına “Kemalizm” diyoruz. “İnsan hakları bildirgesi” ni aydınlanma devrimi yarattı. Kadın insandır. Mustafa Kemal Atatürk, “bir milletin medeniyetini ölçmek istiyorsanız; kadınlarımıza nasıl muamele yapıldığına bakınız” diyor.
Türk kadını olarak çağdaş dünyadaki yerimizi,Cumhuriyet ‘e ve Mustafa Kemal’ e borçluyuz. Bugün Türk kadını doktor, kimyager avukat, milletvekili, öğretmen, ressam, mimar dır. Türk Kadını özlemini çektiği haklara sahip olmadaki gücünü Atatürk ‘ten almıştır.
3 Nisan 1930 belediye seçimlerine katılma
1933 Muhtarlık seçimlerine katılma ve
5 Aralık 1934 Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesi.
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en önemli özelliklerinden biri de erkek ve kadının aynı ölçüde siyasal çalışmalara katılımlarını sağlamak olmuştur
5 Aralık 1934’te Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesini kutluyor, bizlere bu hakkı veren Cumhuriyetimizin kurucularını minnet ve şükranla anıyorum. Atatürk ‘ün emaneti olan Türkiye Cumhuriyet’ ini ilelebet yaşatmak için çalışarak onun gösterdiği yolda taviz vermeden yürüyeceğiz.