RAMİS ÇINAR’IN SON ROMANI “SENSİZLİĞİMİN ŞARKISI” ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
RAMİS ÇINAR’IN SON ROMANI “SENSİZLİĞİMİN ŞARKISI” ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
İlk olarak “Elveda Rumeli” adlı romanıyla kendisini tanıdığım, sonrasında “Kanadı Kırık Kelebekler” ve Ömrümün Dört Mevsimi” romanlarını da okuduğum Rumeli kökenli (Bulgaristan/Silistre) ve Tekirdağ’lı hemşehrimiz Ramis Çınar’ın 2023 yılı Nisan ayında okuyucu ile buluşan “Sensizliğimin Şarkısı” adlı en son romanını keyifle okudum.
“Platonik âşıklar âlemine…” diye ithaf ettiği bu romanda yazar, Kosova’da doğan, Trakya’da (Çorlu’da) büyüyen romanın baş karakteri Kemal’in, lise son sınıfta yüreğini kor gibi yakan bir sevdaya kapılıp, yıllar boyu hem bu sevdanın hem de terk edilmenin acısını, “Dilinde yarım kalmış bir şarkı gibidir yaşadığı sevda” şeklinde tanımlamıştır
Kemal’in ilk aşkının büyülü izlerinin peşine takılıp, yıllardır içini kemiren sorularına cevap bulmak ve geçmişle yüzleşmekte kararlı oluşunu, yaşadığı melankolik ve travmatik ruh hallerini ve psikolojisini güzel bir şekilde işlemiş yazar.
Bu eserin yazılmasına esin kaynağı olan tanışma detayını da romanı okurken öğrenmiş oluyoruz. Yazar, kendi ismiyle, Ramis karakteri olarak romanda kısacık da olsa yer alıyor. Burada baş karakter Kemal ile yazarımız, mezun oldukları lisenin geleneksel pilav gününde Kemal’in bir sınıf arkadaşı vesilesiyle tanışıyorlar. Arkadaşı, Ramis’in de İletişim Fakültesi mezunu olduğunu ve aynı zamanda roman yazdığını Kemal’e söyleyince aralarında şöyle bir diyalog geçiyor:
“Her insanın hayatı kendine göre ilginçtir. Ama ben gerçekten de çok özel olaylar yaşadım. Eğer uygun bir ortamda görüşürsek sana anlatırım. Eminim çok ilgini çekecek.”
“Her insanın hayatı bir romandır aslında ” diye karşılık verdi Ramis gayet ciddi bir ifadeyle. “Bir eseri değerli kılan ilginç olayları konu alması değil, o olayların anlatılış şeklidir. İyi bir konu yeteneksiz bir yazarın elinde ziyan olurken, iyi bir yazar çok basit bir konuyu bile çok iyi bir şekilde işleyebilir. Yani kitap yazmak çok büyük emek ve özen gerektiren bir iştir.”
“Bu söylediklerine katılıyorum. Sen yine de benim hikayemi dinlemeden karar verme,” dedim.
Demek ki yazarımız, Kemal’in hikayesini dinlemiş ve bu romanı yazmaya karar vermiş, iyi de yapmış, kalemine ve emeğine sağlık.
Yapıcı bir eleştiri mahiyetinde sadece şunu söyleyebilirim; bazı bölümlerde baş karakter Kemal’in gündelik rutin iş, ev, sosyal hayatıyla ve üniversite yıllarında yaşadığı kısa süreli ilişkileriyle ilgili anlatımlarda bazen gereğinden fazla detaya girildiğini düşünüyorum.
Ramis Çınar’ın okuduğum diğer romanlarında olduğu gibi sade, sürükleyici, akıcı bir dil ve üslupla kaleme aldığı ve okuyan herkesin kendinden, kendi hayatından kesitler, keşkeler bulduğu bu güzel romanı keyif alarak ve bir solukta okuyacağınızdan eminim.
Gelecekte adından sıkça söz ettireceğini ve edebiyat dünyasında haklı bir yer edineceğini düşündüğüm kıymetli hemşehrimizin yeni eserlerini ve halihazırda satışta olmadığı için okuyamadığım ilk iki romanının da ilerleyen zamanlarda tekrardan basılıp okuyucuyla buluşmasını heyecan ve sabırsızlıkla bekliyoruz.