NE KADAR EKMEK, O KADAR KÖFTE
Ne kadar Ekmek O Kadar Köfte.
Yarım bardak su, yarım bardak sudur. Ama birisi kötümser bir bakışla bardak boş der,
diğeri iyimser bir bakışla bardak dolu der. Biri de ortaya çıkıp kardeşim ne bardak var
ortada ne de su der. Bu da inkarcı, dolandırıcı, sapkın bir görüştür. Öküz buzağıladı der.
– Kardeşim bu gördüğün öküzdür, öküzün altında buzağı aranmaz desek de yine
Altta kalmaz. Kardeşim Allah böyle yaratmış der. Onun bu sahtekarlığını reddetseniz
dahi bu kez de onun nezdinde Allah’ı inkar etmiş olursunuz. Bu tür uyanık sahtekarlar
dünyanın her yerinde ve tarihin her döneminde yaşamıştır. Kralı çırılçıplak soyup güya
üzerine kötü insanların göremediği elbiseleri dikmek de bu tür sahtekarların dümenidir
ve tutmuştur. Bugün de geçerlidir. Aya çıkmaya ramak kalmış iken kral çıplaktır.
Bugünlerde dolar yeniden hortlayıp, fırladı nerede ise sekize vurdu. Bunu iktidar
söylerse dolar arttı der. Arttı çünkü dış mihraklar yaptı der. Muhalefet ise Türk Parası
değer kaybetti der. Gerçekten doların çıktığı falan yoktur aslında. Dolar sabittir.
Düştükçe düşen bizleriz. Şehirler arası yolculuk yaparken otobüs yavaş yavaş kalkar ve
camdan bakınca bulvardaki ağaçların hızla hareket ettiğini görürsünüz. Aslında bir
yanılgıdır ve hareket eden otobüstür.
Siyasi yazılar yazmaktan nefret ederim çok öteden beri. Siyasette sevilecek bir devlet
adamlığı kalmamıştır. Bir aralar özgül ağırlığı düşük yöneticiler girmişti siyasi
literatürümüze. Yani siyasi liderler ağır ve nüfuz sahibi adamları istemiyor. Emre amade
pasif memur adamlar, işte böyle özgül ağırlığı düşük adamlardır. Lakin ağırlık bedenin
kg cinsinden değil, zekanın, olgunluğun ve birikimin ağırlığıdır. Gelmiş geçmiş Türkiye
Cumhuriyetinde ben Atatürk’ten daha ağır bir devlet adamı tanımıyorum. Koskocaman
bakan düzeyindeki adamlar meşhur dizi kurtlar vadisinin kabadayıları gibi racon kesip
nara atıyorlar.
Yönetildiğimiz kadar mutluyuz veya huzursuzuz. Elektriğimiz, doğal gazımız, ev
kiramız, ekmeğimiz, suyumuz yönetimin başarısızlığı kadar pahalı. Paramız
yönetimimiz kadar değerlidir.
Köyden kente genç bir kadın gelir. Fabrikadan çıkar ilk maaşını alır. Canı, ömrünce hiç
yiyemediği köfte çekmiştir. İçeride köfte ekmek yer, ayran içer. Çıkarken kasadar sorar?
– Hanımefendi ne kadar ekmek ne kadar köfte yediniz?
Kadıncağız şaşkın olarak yanıtlar:
– Ne kadar ekmek o kadar köfte!
Ah ben bayılırım dilimizin bu güzelliğine.
– Memur bey ne zaman biter bu işlem?
– Bir iki saatte biter.
Dindar büyük baba torununu azarlar:
– Bak evladım gözümden düştün yine. O kötü arkadaşlarına uyup bira içmişsiniz.
– Vallahi dede bir iki bardak içtik içmedik.
Şimdi ben gazeteci olup sorsam birilerine:
– Sayın bakanım! İstanbul sözleşmesinden niye çekildiniz? Her gün iki kadın
öldürülüyor.
– Ama ölen erkeklerin sayısı daha fazla. Ayrıca imzalar isek homoseksüeller nikah
kıyabilecek. (maalesef sözleşmede böyle bir madde yoktur)
Arif Şentürk, iki türkü TRT denetimden geçittirir lakin biri geri döner. Arkadaşı Yahu
Arif benim derlediğim türkü neden TRT denetiminden geçmedi, diye sorunca şöyle
yanıtlar rumeli şivesiyle:
– vallahi dostum, türkünün içinde bir ibinelik varmış! (Türküde homoseksüel
çağrışımlar varmış diyemez elbet) Yanağı parlak, dudağı parlak, diye başlayan bir
türküydü. Bir berberin yaşamını anlatıyordu.
Türkçeyi çok iyi bilen bir İngiliz’e; “Gel, seni çok iyi bir arkadaşla tanıştıralım”
demişler. İngiliz bana mesaj yazdı. Dostum genelde arkadaş demek zaten iyi demek.
Ayrıca iyi arkadaş ne oluyor diye sordu bana. Ne diyeyim. Bizde bazı arkadaşlar çok
kötüdür dostum dedim. Kafası iyice karıştı.
İngilizin babası telefon etmiş geçenlerde:
– Oğlum ne zaman geleceksin?
– Bir iki güne kadar oradayım baba.
– İstanbulu gördün mü?
– Valla gördüm görmedim.
Türkçe imtihana girse on üzerinden on. Şimdi ingilizler düşünsün. Bin gün mü iki gün
mü? Çocuk İstanbul’u gördü mü, görmedi mi?
Velhasılm kelam, bardak hacmi kadar su alır. Nasıl bir millet isek öyle yönetiliriz.
Bizler değişmedikçe iktidarlar değişmez. Bizler adil olmadıkça, iktidarlardan adalet
beklemek beyhudedir. Bizler demokrat olmadıkça kimseler bize yardım edemez.
Hayatı ve ülkemizi ne güzel anlatmış taşralı kadın:
– Ne kadar ekmek o kadar köfte…