KENDİNİ BİLMEK ÜZERİNE (II)
KENDİNİ BİLMEK ÜZERİNE(II)
Modern çağ baş döndüren bilim ve teknik gelişmelerini getirdi.
Topraktan,doğadan hızla uzaklaşıp endüstri ile tanışmamızla birlikte içinde yaşadığımız herşeye modern adını koyduk.
Neyin başına modern kelimesini koyduysak bu aynı zamanda eski olan herşeyden bir kopuş anlamına da geldi.Bunu biraz da “Her eski kötüdür,her yeni iyidir”önermesini peşinen kabul ederek yaptık.
Eski olandan (Gelenekten) ejderhadan kaçar gibi kaçarken Yeniye(Modernite) bir kurtarıcıya sarılır gibi sarıldık.
Gelenekten kopuşta olsun Moderniteyle flört de olsun kapsamlı bir hesaplaşma bir durum muhasebesi yapamadık.
Çünkü yeni olan çok hızlı geldi.
Bu hız fast food gibi önce midemize sonra beynimize derken ruhumuza hakim oldu.
Hızlı olmamız gerektiğine inandığımızdan geçmişle hesaplaşmaya veya bugünü kurmak için etraflıca düşünmeye vaktimiz yoktu.
Karakterimize işleyen hız,düşüncemizi de ele geçirince değerler aşınmaya başladı.
Değerleri aşındıran modern çağ bize hızla tüketmeyi öğretti.
İnsanın kalp kazanımı olarak ne varsa tüketim malzemesi yapıldı.
Sevgi tükendi.
Saygı tükendi.
Vefa, paylaşım, dürüstlük, doğruluk,diğergamlık tükendi.
Sonunda asıl tükenen insan oldu.
Modern çağ bilim ve teknikten herseyi önümüze koydu ama bunlardan bir irfan çıkaramadı.
Nobel ödüllü Alman Doktor ve Filozof Albert Şvetzer şu sözüyle yukarıda vermeye çalıştığımız çarpıcı gerçeği itiraf eder:
“Modern çağda insanüstü’ne yükseldik.
Ancak insanüstü olmanın gerektirdiği akıl ve ahlaka yükselemedik.”
Koptuğumuz geleneğin en güçlü seslerinden Yunus Emremiz ne diyordu?
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır…