İSLAMOFOBİK SALDIRILAR VE TEPKİLERİMİZ
İSLAMOFOBİK SALDIRILAR VE TEPKİLERİMİZ
Ülkemizde ve dünyada gündemin hızına yetişilemiyor. İşte bu gündemden iki üç tanesi ile ilgili düşüncelerimi bu yazımda sizlerle paylaşmak istiyordum ancak özet olarak bile yazmaya çalışsam hepsi bir köşe yazısına sığmayacak derinlikte konular olduğu için şimdilik sadece en güncel olanını yazmaya karar verdim. Kısmet olursa diğerlerini de önümüzdeki haftalarda sizlerle paylaşmaya çalışırım.
İslamofobi kelime olarak “İslam korkusu” anlamına gelmektedir. Ancak kavram olarak ise, en genel anlamda, Batı dünyasında görülen İslam ve Müslümanlara karşı duyulan “irrasyonel” bir korku ve fobi olarak tanımlanabilir. Bildiğiniz üzere İsveç’te büyükelçiliğimiz önünde kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim yakıldı. Öncelikle belirtmek isterim ki, bir Türk ve müslüman olarak bu densizliği, hadsizliği ve tahriki şiddetle kınıyorum ve lanetliyorum.
Şu da bir gerçektir ki, güneşe tükürenin tükürüğü kendi yüzüne düşer, güneşe ise hiç bir zarar vermez. Bize düşen Batı dünyasındaki bu ve benzeri İslamofobik saldırılara ve tahriklere mutedil bir yaklaşımdır. Eğer sakin durup sabırlı ve makul tepkiler verirsek terbiyesizler, hadsizler kınanır. Başka bir ülkenin bayrağını yakmak, kiliselere zarar vermek gibi taşkınlıklar yapılırsa biz kınanır, haklı iken haksız duruma düşeriz.
Merak ettiğim bir başka husus da şudur: Kur’an-ı Kerim sadece biz Türklerin mi kutsal kitabı? Niye bu densiz eylem diğer Müslüman ülkelerden Suudi Arabistan, İran, Katar vs. büyükelçiliklerinden birinin değil de Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği önünde yapıldı? Neden diğer Müslüman ülkelerden, milletlerden bir tepki, kınama duymuyoruz?
Bu eylemin özellikle İsveç’te ve Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği hedef alınarak yapılması, acaba İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği ve Türkiye’nin buna karşı veto hakkına sahip olmasının gündemde olduğu bir zamanda gerçekleştirilmesi bir tesadüf müdür? İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dahil olmasını istemeyen Rusya’nın bu işte bir parmağı var mıdır?
İslam dinine, kutsal kitabına, camilere ve Müslümanlara yönelik bu saldırılar sadece Batı dünyasında mı oluyor? Çin devletinin son yıllarda binlerce camiyi yıkması ve yüzbinlerce müslümanı kamplarda her türlü işkenceye ve kötülüğe tabi tutması, İsveç’te aşırı sağcı faşist bir psikopatın Kur’an yakması kadar neden dikkat çekmez acaba? Doğru Türkistan’da yakılan kitaplar Kur’an değil mi? İsveç’teki saldırıya haklı olarak tepki gösteren siyasilerimizin, dini ve milli hassasiyet sahibi olduklarını iddia eden STK’ların ve halkımızın Doğu Türkistan’da yapılanlara da aynı şiddette sesi niye çıkmıyor?
Kur’an-ı Kerim’e karşı hassasiyetimiz sadece böyle saldırılarda mı üst seviyeye çıkıyor? Acaba yüzde kaçımız gerçekten anlamak, özüne vakıf olabilme isteği ve ihtiyacı duyarak okuduk veya okuyoruz kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i?
Sorular, sorular, sorular… Bu soruları elbette ki ilk önce kendime soruyorum. Hakikati, doğruyu bulabilmek için, her olayı sadece bizlere gösterildiği veya söylendiği şekilde değil, farklı bakış açıları ile de çok yönlü düşünerek ve sorgulayarak değerlendirmeli değil miyiz?