FETVA VE ANAYASA
Fetva ve Anayasa
Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında 3 Mart 1924 Tarih ve 429 sayılı kanunla oluşturulmuş bir kurum olup, bu kurumun görevleri anayasamızın 136. Maddesinde belirlenmiştir. Anayasamız doğrultusunda Diyanet İşleri Başkanlığının görevleri; Cumhuriyetin laik, sosyal ve hukuk kurallarına bağlı olup, siyasi ve idari işlemlerin tamamen dışında kalan dini inançlar konusu ile sınırlıdır. Devlet idaresini, politikasını, laiklik sistemini ve anayasal hukuk konusunda Diyanet işleri başkanlığı bir görüş belirtemez. Fetva veremez. Verirse anayasamıza göre suç işlemiş ve görevini kötüye kullanmış olur.
Laik Cumhuriyet rejimimiz yargı, yürütme ve yasama erklerinin üzerine inşaa edilmiş olup bu erklerin içinde Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu yer almamaktadır. Diyanet tamamen ülkesine ve yasalarına bağlı memurlardan meydana gelip diğer bütün devlet memurları gibi ülke rejimini tehdit edebilecek söylem ve eylemlerden kaçınmakla yükümlüdür.
Ancak uzun zamandan beri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği fetvalarla mevcut iktidara destek verdiği, anayasaya uymadığı açıkça görülmektedir. Son verdiği fetva Türk toplumunda büyük infial yaratmıştır.
“Fiyatları Allah belirler” bu bir algı kalıbıdır ve bunu şöyle de algılayabiliriz. Enflasyon Allahın işidir. Yoksulluk Allahın işidir. Doların fırlaması Allah’ın işidir.
Hani beyler! Her kötülüğün sebebi dış güçler idi. Şimdi neden birden bire Allah oldu. Hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğini, imanın altı esasından biri olduğunu elbette biliriz. Ama bu hayır ve şer elimizde olmayan neticeler sonunda başımıza gelen şeylerdir. Kaderidir. Babamızın, evladımızın ölmesi veya bir kansere yakalanmamız gibi.
Bu enflasyon denilen illetin bir kader olmadığını yedi yaşında bir çocuk bile bilir. Ülkenin yoksulluğu kader değildir. Ancak elimizde olmayan nedenlerden dolayı bu iktidarın çeyrek yüz yıl başımızda durması mecazi anlamda bir kader olabilir. Belki bu şerde de bir hayır vardır. Fazla derinlere dalmadan sonuca gelmek istiyorum.
Bir Osmanlı Yeniçerisi, yazdığı hatıratında; Viyana bozgunundan geri dönerken Avusturya kırlarında atlarla çekilen bir biçer döver görür ve bunu uzun uzun anlatır. Niçin bozguna uğradığımızı da bu alete bağlar. Çünkü kafir fende ileridir.
Tanzimattan bu yana önemli yazarlarımız batının tekniğini alalım ama ahlakına özenmeyelim diye onbinlerce makale yazmışlardır. Keşke batının herşeyini alalım deselerdi. Ahlak konusunda da gırtlağımıza kadar battık. Fen konusunda da.
Var mı bu sözümde bir hata?
Öyle bir kenef çukuruna düştük ki; kurtarabilene aşk olsun. Dünyanın bütün din ulemaları gelse ve en güzel fetvayı verseler. Bu pisliğin üstünü örtemezler.
Gülsuyu da hiçbir işe yaramaz.
Saygı ve sevgimle