EKONOMİ
Evet son zamanlarda adından çok bahsettiren bir konu üzerinde durmak istiyorum.
Adından yediden yetmişe hepimizin çokça bahsettiği bir konu. Tanıdık geldi mi sizlere de? Ekonomi.
Aslında ekonomiyi hiç bilmediğimiz kadar çok iyi bildiğimiz bir dönemden bahsediyorum .Günümüzden.
Şu günlerde hepimizin çok iyi birer ekonomist olduğu, hatta o kadar üzücüdür ki, ilköğretim çağındaki
çocuklarımızın bile arkadaşlarıyla aralarında tartıştığı tek konu ekonomi.
Evet, ekonomi konusu açılınca hepimizin konuşacak pek çok cümlesi olur .Yazarız, çizeriz, yorumlar yaparız. Evet nedir hepimizin hiç bilmediği kadar çok iyi bildiği şu ekonomi? Sadece bir kelimeden ibaret olmaması gerekir öyle değil mi?
Artan hayat pahalılığı ve düşük gelirler, vatandaşın cebini, canını yakan bitmek bilmeyen o zamlar.
Zam demişken şöyle kısaca bahsedeyim. Doğalgaza gelen zamlar, akaryakıta gelen zamlar, elektriğe gelen zamlar, saymakla bitiremeyeceğim bir listeden bahsediyorum.
Kısacası her şeye gelen ama emeğe bir türlü gelmeyen zamlar.
Saatlerce ucuz ekmek kuyruklarında ekmek almak için bekleyen vatandaş, doğalgaz faturası yüksek gelmesin diye kombiyi yakmayıp gündüzleri kıraathanelerde oturan vatandaşlar, elektrik faturası cep yakmasın diye televizyon ışığında oturan vatandaşlar. Saymakla biter mi? Bitmez elbetteki.
Unutmadan pazardan ezik, çürük meyve-sebze toplayan vatandaşı yazmadan olmazdı.
Yükselen döviz kurları, ve karşılığında kullanılan şu cümle; Ben dolar ile maaş almıyorum.
Yükselen faizler.Zamlar. Zamlar. Zamlar.
Düşen faiz sonrası yükselen döviz, Düşen döviz sonrası yükselen faiz. Bu liste böyle uzayıp gider.
Yazımın başında da söylediğim gibi. Hiç bilmediğimiz kadar çok iyi bildiğimiz ekonomi.Ne demişler .İzahı olamayan şeylerin mizahı olurmuş.
Ülke olarak tüketen değil üreten bir toplum olursak işte o zaman kazanırız.