DÜN “BİR GAZETECİNİN HAYAT İZLERİ”
DÜN “BİR GAZETECİNİN HAYAT İZLERİ”
Yazar George R.R. Martin’in beğendiğim bir sözü var:
“Kitap okuyan biri, ölmeden önce binlerce hayat yaşar. Hiç okumayan insan ise sadece bir hayat yaşar…”
Bu sözün ışığında özellikle anı-hatıra ve biyografi türü kitapları okumayı daha bir seviyorum. Çünkü insan ömrü bu dünyada herşeyi bizzat tecrübe etmeye yetmeyecek kadar kısa.
Zaten akıllı biri bunun bilinciyle daha önceki yaşanmışlıklardan, iyi kötü edinilmiş tecrübelerden yararlanır ve hayat rotasını bu tecrübeler rehberliğinde belirlemeye, sürdürmeye çalışır diye düşünenlerdenim.
Ne yazık ki ülkemizde anı-hatıra yazma kültürü ve alışkanlığı pek yaygın değil. Keşke daha fazla olsa. Devlet büyüklerinden, siyasilerden, kamu görevlilerinden, işadamlarından, gazetecilerden, velhasıl her kesimden birçok kişi özellikle kalbur üstü diyebileceğimiz kişiler kendi tecrübelerini aktardıkları hatıratları kaleme alsalar ve bizler de bunları okuyup yararlansak ne güzel olur değil mi?
Onların yaşadıkları zorlukları, bunları nasıl aştıklarını, başarılarının veya başarısızlıklarının temelini oluşturan nedenleri bizzat kendi kalemlerinden okumak, onları örnek alan, idol olarak gören nesiller için de yol gösterici ve faydalı olur.
En son okuduğum kitap olan; gazeteci, yazar ve şair saygıdeğer büyüğüm Tuncay Dağlı’nın 2019 Mayıs ayında Akademi Yayınları tarafından yayınlanan on sekizinci kitabı “DÜN-Bir Gazetecinin Hayat İzleri” adındaki 270 sayfalık anı-roman türündeki eseri işte tam da böyle bir kitap.
Kendisiyle şiir dinletisi, sergi ve imza günü gibi kültür sanat etkinlikleri vesilesiyle tanışma ve kısa süreli de olsa sohbet etme şansına sahip olduğum için mutluyum.
Bir yazarla uzun uzun ve en iyi sohbet etme imkânı onun kitaplarını ve yazılarını okumaktır. Tuncay Dağlı’nın köşe yazılarını ve sosyal medya paylaşımlarını beğenerek okuyor ve takip ediyorum. Ancak kitaplarını temin edip okuma imkânı bulamamıştım.
Ekim ayında Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’nin Cumhuriyet’in 100. Yılı Kutlamaları kapsamında düzenlediği Yazarlarla Söyleşi ve İmza Günü etkinliğinde DÜN kitabını kendisinden imzalı bir şekilde temin etmenin sevinci ve heyecanı ile okudum.
Bu kitabı yazmasının nedenini yazarın şu satırlarından öğreniyoruz:
“Bu arada başımda kurtulamadığım bir dert daha var. Beynimde zaman yolculuğu yapıp, bana yaşadığı zor yılları anlatan çocukluğum… Şimdi benden ona verdiğim sözü tutmamı istiyor. ” Gençliğinde geçtiğin yollarda neler gördün, neler yaşadın, anlat bana..?” der gibi..
Çocukluğumun psikolojik baskısından kurtulmanın yolu, ondan devraldığım gençlik yıllarımdan başlayarak her şeyi bir çırpıda anlatmak. Biliyorum aksi takdirde yakamı bırakmayacak…”
İyi ki de çocukluğu bu psikolojik baskıyı yapmış ve bu güzel kitabın ortaya çıkmasına sebep olmuş. Böylece bizler de bir gazetecinin ve yazarın hayatta yaşanabilecek maddi manevi her türlü zorluğu, sıkıntıyı yaşamasına rağmen kendi kişiliğinden, karakterinden ve inandığı değerlerinden ödün vermeden dimdik ayakta kalabilme mücadelesini okumuş ve öğrenmiş olduk.
Bu fani dünyada amacın sadece para, makam, güç, koltuk sevdası uğruna her türlü değerleri ayaklar altına alacak bir hırsla yaşamak olmadığını, yeri geldiğinde herşeyi geride bırakıp çekip gitmeyi bilmek gerektiğini bir kez daha görmüş ve hatırlamış olduk.
“Çırağı olmadığınız bir işin ustası olamazsınız” diye çok doğru ve anlamlı bir söz var. Bu sözün ve prensibin ışığında hiçbir zaman kendimi gazeteci olarak görmedim, tanımlamadım ve de tanıtmadım. Çünkü bu işin okulunu okumadım, muhabirlik mutfağında pişmedim. O yüzden yerimi de haddimi de bilirim.
Bu işi profesyonel anlamda yapmıyorum. Sadece amatör bir ruhla yerel bir gazetede köşe yazıları yazmaktayım. Yaşadığım şehre ve hemşehrilerime karşı duyduğum sorumluluk ve faydalı olabilme düşüncesi ve bilinciyle görmüş olduğum eksiklikler ve aksaklıklar ile ilgili yazdıklarım bazen haber olarak da gazetede yayınlanıyor. Bu haberlerin varlığı, haberlerin muhatabı yetkili kişi ve kurumlarca dikkate alınıp gereğinin yapılması, köşe yazılarımın okunup beğenildiğini gösteren geri dönüşler ve yorumlar bana manevi bir haz ve kazanç olarak yetiyor.
Gazeteciliği profesyonel manada yapanların, kendilerini gazeteci olarak gören ve tanıtan herkesin DÜN kitabını mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu kitapta gerçek bir gazeteci nasıl olmalıdır, habere nasıl ulaşılır ve haber ne şekilde yazılır gibi soruların cevaplarını yaşanmış gerçek haliyle bulmak mümkün.
Kitabı okurken altını çizdiğim bölümlerden birkaç tanesini paylaşayım, siz ne demek istediğimi daha net bir şekilde anlayınız.
“Gazeteciliğin en temel ilkelerinden olan güvenilirlik benim için de öncelikli bir davranış biçimi ve meziyetlerden biriydi. Bunun için ne habercilikte ne de özel yaşamımda hiç kimsenin güvenini sarsmamaya özen gösteriyordum.
Buna bağlı olarak da hiçbir zaman yalan haber yazmadım, asparagas olarak bilinen uydurma haber yapmadım. İftira, şantaj, tehdit içeren haber ve yazılan kesinlikle meslek hayatıma sokmadım. Bu tür haberler için daktilomun tek tuşuna bile basmadım.
İnsanlar gazeteci olarak bana güveniyordu. Ama ben sadece gazeteci olarak değil, önce insan olarak işimi yaptım. Bu çerçevede de yardım kuruluşlarıyla yakın diyalog kurup, yardıma ihtiyacı olanlara kişisel ve gazeteci olarak haberlerimle destek verdim.”
“O haberin altında benim imzam varsa doğruluğundan kimsenin kuşkusu olsun istemiyordum. Bu yüzden de hiç yalan haber yazmadım, eksik bilgiyle çıkan haberleri sonradan toparlayıp, daha açık yayınlanmasını sağladım. Bu durum insanlar üzerindeki güvenilirliğimi daha da artırdı.”
Tuncay Dağlı, yaşadığı yerlerde yaptığı çalışmalarla, verdiği emeklerle, oralarda doğup büyüyen ama oranın sorunlarının çözümü, halkının gelişimi için parmağının ucunu bile kıpırdatmayan çoğu kişiden de daha fazla şeyler yaptığına inandığını ifade ediyor kitabında. Bu emeklerinin karşılığının sadece bir tanesi diyebileceğimiz bir ödül verilmiş kendisine. 2017 yılında Sarıyer Belediyesi tarafından altıncısı düzenlenen “Sarıyer Edebiyat Günleri”nde, ilçedeki kültür-sanat ve edebiyat çalışmalarına yaptığı katkılardan dolayı “Beyaz Martı Edebiyat Onur Ödülü”nün sahibi olmuş.
Aynı şekilde Tekirdağımızın sorunlarının çözümü ve özellikle de şehrimizdeki kültür-sanat ve edebiyat etkinliklerinin hem nicelik hem de nitelik olarak daha fazla olması adına yaptığı çalışmalara, verdiği emeklere bu konulardaki yazıları, katıldığı etkinlik ve toplantılardaki konuşmaları, teklif ve önerileri en büyük delildir. Birçoğumuzdan daha fazla Tekirdağlıdır.
Kitabın “Bitmedi…!” şeklindeki tek kelimelik son cümlesi de ilgi çekici ve sevindirici. Yazarın yeni kitaplarının müjdesi olarak anladığım bu ifade beni hem mutlu etti hem de heyecanlandırdı.
Bitmesin de zaten saygıdeğer Tuncay ağabeyim. Bizlere örnek olan, çok şeyler öğreten, aydınlatan, keyifle okuduğumuz köşe yazılarınız da kitaplarınız da hiç bitmesin, kaleminiz hep daim olsun.
İyi ki varsınız ve iyi ki Tekirdağ’dasınız.