Dolar 38,7612
Euro 43,6459
Altın 4.147,59
BİST 9.390,51
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 19°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
19°C
Az Bulutlu
Pts 18°C
Sal 18°C
Çar 18°C
Per 16°C

CEFACI-2-

CEFACI-2-
Bir önceki CEFACI-1- başlıklı yazımda CEFACI romanından bazı pasajları bu yazımda sizlerle paylaşmak istediğimi belirtmiştim. Bazıları bir cümleden, bazıları bir paragraftan oluşan bu pasajların her biri ayrı bir köşe yazısı veya birkaç sayfalık yorum yazılabilecek özellikte olduğunu düşünüyorum. Ancak kitaptaki sayfa numaralarını da not düşerek aşağıda paylaştığım bu bölümlerin değerlendirmesini, yorumunu siz değerli okuyucularımıza bırakıyorum.
“Bir gün bir valinin doktoralı emniyet müdürüne keyfi bir emrini yaptıramadığında, “Bize bu kadar okumuş polis lazım değil,” dediği gibiydi, Emniyet Amiri Karabey Karaşın’ın durumu. O bu teşkilata fazla yük geliyordu. Ne gerek vardı o kadar okuyup yazmaya, polis misin hoca mı? (s.69)”
“Çok bilgili olandan ancak cahiller korkuyordu. (s.69)”
“Şu İstanbul Sözleşmesi tartışmalarına ne diyorsun? “Dünyaya kendimizi rezil ediyoruz, ne diyeyim. Sözleşmenin adı İstanbul, sözleşmenin toplantısının ev sahibiyiz, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet konusunda bağlayıcı yaptırım gücü olan ilk sözleşme ve bunu ilk imzalayan biziz ama şimdi sözleşmeyi tartışıyoruz. İmzalarken, ev sahipliği yaparken, sözleşmenin adı İstanbul olurken yanlış yoktu da şimdi ne olmuş olabilir acaba? (s.89)”
“Milletvekilini millet mi seçiyor? Partinin başkanı listeyi hazırlıyor. Zaten bir kişinin seçtiğine millet oy atıp ben kendim seçtim sanıyor. (s.89)”
“Hapishane nasıl bir yerdir acaba? Kadınların hapishaneleri ayrı oluyor, onu biliyorum. Küçük çocuğu olanların çocuklarıyla hapis yattığını da duymuştum. Adaleti sağlamak için bir çocuğu hapiste tutmak modern dünyanın ne büyük buluşu (!). (s.124)”
“Ülkemiz cinnet geçiriyor, son on bir yılda 72.512 kişi başka birini öldürmüş. Bu toplumdan çıkan katil sayısı, birçok şehrimizin nüfusu kadar. Katillerin bir partisi olsa %1 oyları var yani. Bu oran en az on siyasi partinin bir başına alamadığı oy oranıdır bu ülkede. Bu korkunç bir sayı. Canım ülkemde şiddet olayları her geçen gün daha da artıyor. Kadına, hayvana yapılan şiddet her geçen gün katlanarak çoğalıyor. (171)”
“Cinayetten hüküm giyen katillerin sayısı %532 arttı. Haftada 127 cinayet işleniyor. Doğru istatistiğe göre on yıl önce yılda 1.524 olan cinayet sayısı, on yıl sonra, bugün 9.574’e çıkmış. Ürküttü mü rakamlar? Bir polis olarak bunu söylemem belki şık değil ama ürkmek yetmez, altımıza etmeliyiz korkudan. Nereye gidiyor bu toplum? (s.171)”
“Her insanın içinde elbette ki biraz kötülük vardır ama iyi insan o kötülüğü kontrol edebilendir. Cinsel kötülüğün kontrolüne girenler on yıl önce 562 kişi olarak hapse girmiş, on yıl sonra, bugün 5.758 kişi beynini apış arasına düşürdüğü için cinsel saldırı sonrasında hapse girmiş. Cinsel şiddet son on yılda %932 artmış. Cinayet işleyenlerin %98’i erkek, cinsel saldırganların da %93’ü erkek, yani kadına şiddet sorunu yok, erkeklerin şiddeti bir çözüm olarak görmeleri sorunumuz var. (s.171)”
“Sigaranın insan sağlığına ne yapacağını en iyi bilenler olarak doktorların büyük bir kısmı sigara bağımlısıdır. Çoğu tıp fakültesi öğrencisi olmanın stresiyle baş etmek için başladığı sigaradan doktor olunca vazgeçemiyor. (s.202)”
“Sen varsın diye bütün polisleri sevemem”, diye araya sıkıştırmadan edemedi sabah sabah. Neyse, biz polisler buna alışkınız. Toplumun her an temas ettiği insanlarız en nihayetinde ve ayrıca ben de insanlar polisleri daha çok sevsin diye hiçbir şey yapmıyorum. Yalnızca işimin hakkını verip en iyisini yapmaya çalışıyorum. Neticesinde severler ya da sevmezler, bu kısmıyla ilgilenmiyorum. Ama şu da bir gerçek ki, polisin sevilmemesine sebep olan polisler de hiç boş durmuyor maşallah (!) ellerinden geleni yapmaya devam ediyorlar. Ya da şöyle mi demeliyim, polisi oldukları bu toplum için hiçbir şey yapmıyorlar, boş boş oturuyorlar. Suçlulardan menfaat temin edip kirleniyorlar, bir canı kurtarmak için ağır aksak, ayak sürüyerek gidiyorlar. Üstünde üniforma var diye kendi şahsına sonsuz saygı bekleyip, saygısızca yaşadıklarını da eklemek gerek. Teşkilatın avukatı değilim, haksızca eleştiren kemik polis düşmanlarına pabuç bırakmam ama yapıcı eleştirilere de asla kulağımı tıkamam. (s.203)”
“İyi insanlar sayıca her zaman çoktur ama sesleri kötüler kadar çıkmaz çoğu zaman. (s.213)”
“Kendimin hapiste oluşuna şaşıracak bir durum kalmadı, artık eminim; bu ülkede iyi insanların da yolu hapisten bir şekilde geçiyor. İyi insan olmanın da bir bedeli varmış ve biz de bu bedeli ödeyeceğiz. (s.218)”
“Abraham Maslow psikolojik açıdan sağlıklı olan insanları incelediğinde seçmiş olduğu kişiler arasında ilginç bir benzerlik bulmuştu. “Kendini gerçekleştirmiş insanlar, kendilerine yakın arkadaşlar edinecek kadar cana yakın olsalar da vakitlerinin çoğunu tek başlarına geçirmeyi tercih ederler. Deneklerin çoğu kendilerine zarar vermeden ve bir rahatsızlık yaşamadan tek başına olmayı tercih ediyorlardı,” demişti. Hatta tek başınalıktan ve özel hayatlarını kendilerine saklamaktan ortalama bir insana göre çok daha fazla hoşlanıyorlardı. Maslow, psikolojisi sağlıklı insanların en yakın arkadaşlarıyla çok sıcak ve derin ilişkiler geliştirmiş olduklarını da sözlerine eklemişti. Yani tek başına kalmak isteyen insanlar, aslında ilişkilerden kaçmaz. Sadece kendi başına vakit geçiren insanlar bir süre sonra tek başınalığın yararlarını anlamaya başlarlar. (s.237)”
“Öğrendim, bu ülkenin hapishanelerinde çok iyi insanlar varmış, sırası gelen giriyor, sırası gelen de çıkıyormuş ama kötülerin çoğu buraya hiç uğramıyormuş ne yazık ki. (s.247)”
“İşimizi iyi yapalım derken hayatımız yalnızca iş olursa olmaz. (s.255)”
“Hayatta hiçbir şeyin ertelenmemesi gerektiğini çok hızlı bir hayat tecrübesi ile öğrenmişti. (s.270)”
“Hayatımız sırlarla dolu, yaşayıp çözdüklerimiz de var, kördüğüm olup bizi içine alan, boğanlar da var. (s.279)”
“Başarıların cezasız kalmadığı bu ülkede, Karabey de başarılarının belasını görecekti. (s.324)”
“Bana bu cesetlerle gel Amirim. Katili belli vakalara da cinayet diyorsunuz ya, ayar oluyorum.” “Bahar beni korkutuyorsun. Ölü varsa cinayettir işte.” “Kolay çözülen cinayet mi olur Amirim? Ben onlara ölümle sonuçlanan kavgalar diyorum. ÖSK’lar hiç ilgimi çekmiyor.” “Neyler?” “ ÖSK’lar. Cinayet havalı bir isim. Kısaltınca bu da fena olmadı. (s.364)
“Bu ülkede herkes birer oyuncudur. Öldürdüğü yakınının cenazesine katılıp tabutunu taşıyan, o kadar çok katil gördüm ki, Altın Portakal’a aday olsalar en iyi oyuncu ödülünü alırlar. Televizyonlardaki tüm sabah programlarına çıkan, güya sıradan güzide halkımızın her ferdinin sergilediği TV performansları öyle basit oyunculuklar mı? Bu konuda fikrisabitim; bu ülkede herkes potansiyel aktör ya da aktristir. Yeter ki insanımıza bunu sergileyebilecek fırsat verilsin. Bence bunun için kameralara, setlere falan ihtiyaç da yok. Kendi menfaati için ufacık bir hedefi olsun yeter, yakınlarına, çevresine Oscarlık oynar! (s.391)”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.